görüntülerdeki küçük hareketli noktaları hedef alarak roketlerini ateşliyor. Küçük yeşil noktalar, sesini duymadıkları insansız uçağın fırlattığı roketlerin yarattığı ölüm dumanının içinde gözden kayboluyorlar. Duman dağıldığında artık yeşil görünmeyecekler…
İşte bu, ABD ordusunun Irak ve Afganistan’da kullandığı bu yeni cinayet biçimi, özü itibariyle ‘avatar teknolojisi’dir. Dışarıdan bakıldığında bilgisayar oyunu oynuyormuş gibi görünen asker, işini bir ‘savaş pilotu avatarı’na bürünerek yapmaktadır. Tıpkı Cameron’ın “Avatar”ında olduğu gibi: Yarı felçli asker Jake’in bedeni bir tüpte yatarken bilinci milyonlarca kilometre uzaklıktaki yabancı bir gezegende güçlü ve sağlam bir avatara bürünerek dolaşabilmektedir. Aslında ‘avatar’, Hinduizm’de ‘tanrıların yeryüzüne indikleri zaman büründükleri şekil’ anlamına gelen bir sözcük, fakat günümüzde özellikle gezginlerinin kendilerine seçtikleri sanal görüntüler için kullanılıyor; bilgisayar monitörünün ‘gerçek dünya’ tarafında oturan kişinin fiziksel durumu ve görünümüyle neredeyse hiç alakası olmayan ‘sanal dünya’ görünümü… Bu avatarlar sayesinde, başka şekilde bir araya gelemeyeceğinizi düşündüğünüz insanlarla tanışabilir, normalde asla söylemeyeceğiniz şeyleri söyleyebilir, kendinizle ve başkalarıyla oynayabilirsiniz. Eh, sanal gerçeklik denilen şey, evinizdeki yürüme bandında yürürken taktığınız özel 3D video-gözlük sayesinde bir parkta yürüyor’muş gibi’ yapmak anlamına gelmiyor sadece…
Şimdi bu avatar meselesi böyle ifade edilince sanki internetin sıradan sosyo-psikolojik yan etkilerinden biriymiş gibi görünüyor belki ama, aslında çoktan bir avatar dünyasında yaşamaya başladık. İlk avatar uygulaması da galiba denizaşırı çağrı merkezleridir; hani şu merkezi ve müşterileri ABD’de bulunmasına rağmen, sorun yaşayan müşteri 0800’lü numarayı aradığında kendisine yardımcı olan kişinin o sırada aslında Mumbai’nin kalabalık bir caddesindeki çirkin bir binanın üçüncü katında bir odada oturduğu ve hayatında hiç görmediği bir ürün hakkında önündeki kılavuza bakarak sorunu çözmeye çalıştığı çağrı merkezleri… Burada artık global kapitalizmin yeni bir yüzüyle, yeni bir ‘avatar’la karşı karşıyayız. Bu henüz başlangıç tabii; ama öyle bir başlangıç ki, bilgisayar oyunu oynar gibi insan öldürebilen avatar teknolojisiyle birleştiğinde neler olabileceğini tahmin etmek zor değil. 2008’de buna dair bir film yapıldı bile; Cameron’ınki kadar gösterişli değil tabii, ama avatar teknolojisini ele alan çok güçlü ve güzel bir film: “Sleep Dealer”.
Meksika’nın Santa Ana bölgesindeyiz. Bir zamanlar aileyi fazlasıyla geçindirmeye yeten tarım arazisi kurumuş, her yer çöle dönmüş. Nedeni, Dünya Bankası’nın ‘tavsiye’leriyle dikilmiş bir baraj… Aile, tarlalarını besleyecek suyu gidip barajın sahibi olan kişilerden almaktadır: 35 litre su, 35 dolar…Bir gece, ailenin elektronik âşığı en genç üyesi Memo kendi yaptığı cihazla uydu görüşmelerini dinlerken, barajların sahibi olan Del Rio Su Şirketi tarafından tespit edilir. Böylece Memo’nun evi, barajları sabote eden aqua-teröristlerin yani mekânlarından biri olarak damgalanır ve böylece ilk avatarla karşılaşırız: Binlerce kilometre uzaktaki bir koltukta oturan genç bir adamın kontrol ettiği küçük bir uçak Memo’nun evini bombalar. Babasını bu saldırıda kaybeden Memo evini terk ederek Tijuana’ya gelir ve burada kendine bir ‘nod’ taktırır. Nod, beyninizi ve sinir sisteminizi büyük bir bilgisayar ağına bağlamanızı sağlayan bir tür USB girişidir. Böylece Memo, ABD’deki bir gökdelen inşaatında çalışmaya başlar. Aslında yaptığı, Tijuana’da bir barakaya girip duvardaki bağlantı kablolarını vücudundaki nodlara takmaktır. Böylece ‘dünya çapında ağ’a (www) giren Memo, gözündeki 3D gözlükler ve oyun joysticklerine benzeyen kollar yardımıyla, binlerce kilometre ötedeki bir gökdelen inşaatında bir montaj robotunu yönetmektedir. Memo artık, ABD kökenli şirketin çağrı merkezinin ucuz işgücü nedeniyle Hindistan’da olduğu bir dünyada yaşamaktadır; patronunun “İşçi değil işgücü satıyoruz” dediği avatarlar dünyasında…
Filmin finaline gelince… ‘Avatar pilot’ Rodolfo yaptığı hatayı anlayıp Memo’yu bulacak, kefaretini ödemek için her şeyi yapmaya hazır olduğunu söyleyecek ve Memo’nun isteği üzerine hayalet uçağını bu sefer baraja, avatarlar dünyasını oluşturan sömürünün sembolüne yönlendirecektir. Doğrusu, böyle güzel ve gerçekçi bir film için pek de gerçekçi olmayan bir son gibi görünüyor. Ama belki de yanılıyorumdur; dünyanın kendisinin bir avatara dönüştüğü bir dünyada, gerçeklik hakkında kim kesin konuşabilir ki?..
0 yorum: on "DÜNYANIN AVATARI"
Yorum Gönder